Ana içeriğe atla

Kimin Parası Kime Veriliyor ?

"Aytaç Durak giderse" başlığıyla Disconnectus Erectus önemli bir yere değindi (burada) Bazı yorumlarda "Aytaç Durak size şu kadar para verdi" nidalarını okumak mümkün, bazı görüşler "Aytaç Durak olmazsa maddi sıkıntı çekilir mi?" demekte.

Öncelikle:

1) Aytaç Durak, "babasının parası"nı bu kulübe veriyor değildir.
2) Aytaç Durak, kamuya ait olan (bir diğer deyişle bize ait olan), ödediğimiz vergilerden oluşan bir birikimi, belirlenmiş yasal çerçevede spor kulüplerine aktarmaktadır. Kendi cebinden bu aktarım esnasında herhangi bir para çıkmayan, kamunun (bizim) paramızı kullanan Aytaç Durak, kendisinin olmayan bu para aracılığıyla kendisine bir imparatorluk kurmaya çalışmaktadır.

Aytaç Durak, görev tanımı gereği, bizim ödediğimiz vergiler aracılığıyla, şehrin kanalizasyon sistemini ayarlamak durumundadır. "Gazipaşa'da yalnızca ben sıçacağım, Kiremithane'de Mustafa Başkan çöğdürecek" deme hakkına sahip değildir.

Aytaç Durak, görev tanımı gereği, bizim ödediğimiz vergiler aracılığıyla, şehrin su sistemini ayarlamak durumundadır. "Ağzımı dayadım! Ağzımı dayadım! Her çeşmeden ben su içeceğim, Mustafa'ya da dibinde bırakıcam" deme hakkına da sahip değildir.

Aytaç Durak, görev tanımı gereği, bizim ödediğimiz vergiler aracılığıyla, şehrin ulaşım sistemini ayarlamak durumundadır. Belediye otobüslerinin en ön iki sırasına "Malül, gazi ve hamilelere aittir. Bi de bana aittir. Mustafa da isterse bi tur binebilir " yazma hakkına da sahip değildir.

Aytaç Durak, görev tanımı gereği, bizim ödediğimiz vergiler aracılığıyla, şehrin spor kulüpleriyle, yasaların öngördüğü maddi ve manevi ilişkileri kurmak durumundadır. Adana Demirspor, Adanaspor, Adana İdman Yurdu v.b. spor kulüplerine karşı belediyenin yükümlülüklerini yerine getirmekle mükelleftir. Bu durum, kendisinin herhangi bir kulübün "ağa"sı olmaya hakkı olduğunu göstermez.

Adama sorarlar sonra "Kimin parasını kime veriyorsun?" diye
Adana sorar sonra...

Yorumlar

Zihn-i Spor dedi ki…
Tepeden aşağı doğru sarsmak en doğru stratejidir. Ancak atladığımız; daha doğrusu isyanımızın üstünü örttüğü bir başka konu hakkında da birşeyler yapmak lazım. O da Konya'da polisin göstermiş olduğu şiddettir. Ve biz hala bir tepki göstermemişken Konya Emniyeti'nin basına açıkladığı zırvalardır ( http://www.sporx.com/detail.php?Type=1&kategori=31&grup=6&go=112540 adresinden okuyabilirsiniz). Konya Emniyeti diyor ki maç sonrası büyük bir grup futbolcuları ve hakemleri linç etmek amacıyla sahaya girmek istedi; uyardık; durmadılar; kademeli olarak güç kullandık. Bu nasıl bir kadewmeli güç kullanımıdır diye sorarlar adam olana. 10000 kişinin tek bir yoldan giriş ve çıkış yapabildiği bir tribüne biber gazı atıp insanlar çıkışa yöneldiğinde çıkış bölümünün de aynı şekilde biber gazı ile kapanması mıdır? Sahanın bir çok yerinde taraftarların üzerine beşer altışar polis üşüşüp kafalarını ezmeye çalışmaları mıdır yoksa? Biber gazını tribünün üç ayrı noktasına sıkan polisin yüzündeki gülümseme midir? Utanmadan sıkılmadan "21 polisimiz çeşitli şekillerde yaralanmıştır; ufak tefek rahatsızlıkları olan bir kaç taraftara da polisimiz yardımcı olmuştur" diyebilme hakkını nasıl hisseder bu insanlar kendilerinde? Polis teşkilatının bu vurdumduymaz ve kimseyi umursamaz tavrına zaten bir ay önce şahit olmuştuk İstanbul'da. Bu tek değil son örnekti. Konya'da yaşananlara karşı böylesine zırvalıklarla dolu bir açıklama getirmek ve tek ve asıl sorumlu olarak demirspor taraftarını göstermek Konya Emniyeti'nin ikiyüzlülüğünden başka birşey değildir. Polisin bu karşıkonulamaz şiddet eğilimi ne zaman son bulacak?

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nesrin'in Hikayesi : "15 Saat 47 Dakika…Ve Toprak…"

Ön-Not: Nesrin Olgun Aslan’ın hikayesini yazmaya başladığımda kimi zaman soğuk bir suyun ve karanlığın içinde, kimi zaman sonunda varabildiğim bir kıyıda hissettim kendimi. Yazmaya devam ederken önce zor tutuyordum gözyaşlarımı, bir noktadan sonra akmaya başladı hepsi. Yazımı, ağlayarak bitirebildim ancak…Kendisinin web sitesinden (http://www.nesrinolgun.com) ve dönemin Hürriyet Londra Temsilcisi Faruk Zapçı’nın anılarından yararlandım, teşekkürlerimi sunuyorum…Çok uzatmadan, Nesrin’in Hikayesi’ne başlıyorum… 1964 Adana Yüzme havuzunun kenarında 7 yaşında kara kuru bir kız çocuğu duruyor. Havuzun içinde Adana Demirspor Kulübü yüzücüleri. Erkekler çoğunlukta. Küçük kız etrafına bakıyor. Sadece 4 kız çocuğu var. Nesrin, Adana Demirspor’un 4 kızından biri oluyor o gün…Giriyor havuza. 1973 – 1975 Adana Nesrin, 16 yaşında. Yüzüyor. 7 yaşında girdiği havuzdan, kısa mesafede 100’e yakın madalya ve şilt çıkartıyor. Kışları masa tenisi oynuyor, Türkiye 2.liği, Türkiye 3.lüğü var. 17 yaşında mar...

Sahadan Çekildik

 Ligden düşerken bile şeklimiz belli, çünkü Alemin Delikanlısı Adana Demir... Galatasaray maçındaki kör göze parmak penaltı kararı rezaletine karşı, yönetim takımı sahadan çekti. Son 2 sezondur rezalet yönetimimiz, aleyhimize hakem hatalarını kolaylaştırıyordu. İki yanlış bir doğru etti. Türk futbolunun her yerden dökülen imajına, yıkılan bir Demirspor karşı çıkabilirdi sadece. O da oldu, biz yaptık! Bundan sonra İstanbul takımlarınızla size iyi eğlenceler...

Sezon Değerlendirmesi

 Bu sezon için saha içini konuşmak anlamsızdı ama yine de söylemek gerekir ki sahadaki mücadele o kadar da kötü değildi. Geçen sezon 2. ve 3. lig takımlarında kiralık oynayan oyuncularımızla idare ettik. Son haftalarda sahaya çıkacak kadroyu zor tutturduk. Sezon başıyla sonu arasında kadroda büyük değişimler oldu. Bütün bunların sorumlusu, paraları ödemeyen Murat Sancak ve yönetimiydi. Bir yerde patlama yapar diye umut bağlamadığımız genç oyuncular maçların belli anlarına kadar direnci ayakta tuttular. Ancak son bölümlerde oyundan düştük; kadro derinliği olmadığı için de en ufak kişisel hata, sakatlık ya da kart cezaları sonuca direkt etki etti. 2-0'dan öndeyken kaybettiğimiz maçlar oldu. Tabii rakiplerin bizim maçı çeviremeyeceğimizin farkında olmaları, her halükarda kazanırız düşünceleri kendi adlarına tempoyu yükseltmelerini engellemiş olabilir. Yine de şans faktörü yanımızda olsa puan alacağımız bir kaç maç daha vardı diye düşünüyorum. Sezon başında yazdığım gibi, şerefli mağlu...